Resmimi Çizer misin?

  • 04 Nisan 2018
  • Resmimi Çizer misin? için yorumlar kapalı
  • 1.742 kez görüntülendi.
Resmimi Çizer misin?

Resmimi Çizer misin?

Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyorduk. Laf çocuk­lardan açıldı. Yedi sekiz yaşlarında bir çocuğu varmış. Dedi: “Bilgisayarda bir şeylerle meşgul oluyordum. Bir ara takıldım, işin içinden çıkamadım. Çocuğum geldi, “Baba­cım.! Bu işler benim işim; lütfen kalkar mısın şu masanın başından?” dedi.

Evet bazı çocuklar var, çok zeki.. Yaşının üzerinde ze­kası var.. Fark, deha derecesinde intikali güçlü.. Kavrama ve anlama derecesi yüksek.. Her şeyi sorgulayan, her şeyi inceleyen bir fıtratta bu çocuklar..

Şimdi size anaokuluna giden bir çocuğun hikayesini anlatacağım. Her şeyi sorgulayan bir çocuğun hikayesini..

Resmimi Çizer misin

Anaokuluna giden afacan bir çocuk..

Hep anlamak isteyen, soru soran bir tip.. Meraklı, heyecanlı ve aktif..

Akşamleyin evde, yatma saati yakın, annesi süt getiri­yor, çocuğuna içirecek. Çocuk soruyor:

– “Bu süt nereden geliyor, anne ?”

– “Yavrum bakkaldan alıyoruz.”

– “Bakkala kim getiriyor?”

– “Bakkallar çiftliklerden alıyorlar.”

– “Onlara kim veriyor, anne ?”

– “Onlara da inekler veriyor.”

– “Peki, inekler kimden alıyor ?”

– “İnekler de kırlara, yaylalara, otlaklara açılıyorlar. Ot yiyorlar, su içiyorlar sonra süt yapıyorlar.”

– “Yani, şu koca kafalı hayvanlar mı sütü yapıyorlar, anne ?”

Anne yutkunuyor. Cevap vermekte zorlanıyor. Çocuk:

– “Anne.. Hayvanlar süt yapabilir mi?”

– “Yavrum.. Şimdi bu soruların zamanı değil. Yat, bunları büyüdüğün zaman konuşuruz.”

Akşam çocuğu uyuttuktan sonra, kocasına:

– “Çocuk çok abur cubur sorular soruyor. Acaba bu çocuğu bir psikologa götürsek mi?”

Baba yorgun ve bitkin:

– “Fazla büyütme hanım! Çocuk bu, her şeyi sorar. Fazla önemseme.” diye cevap veriyor. . .

Ertesi sabah..

Sorgu sual yeniden başlıyor. Çocuk annesini soru yağmuruna tutuyor:

– “Anne, ben nereden geldim ?”

– “Yavrum, seni leylekler getirdi..”

– “Leylekler mi ?”

– “Evet, leylekler..”

– “Onların elleri yok ki.. Leylekler beni nasıl taşımışlar ?”

– “Leylekler çok güçlüdür yavrum.”

– “Anneee..!”

– “Buyur yavrum..”

– “Leylekler beni nereden aldı, eve getirdi ?”,

– “Şeyy..” dedi, durdu anne…

Çocuk ellerini çenesinin altına koydu.. Gözlerini annesine dikti, bir bakış fırlattı, alay edercesine..

– “Anne.. Çocukları anneler doğurmuyor mu ?” dedi.

– “Şeyy yavrum.. Evet anneler doğuruyor.” “^- “Anne.. Beni sen mi doğurdun ?”

– “Evet..”

“Peki, leylekler nereye uçup gitti..!”

Şaşırdı kaldı, cevap veremedi annesi..

– “Annee..!”

– “Bu kadar soru yeter.. Her şey sorulmaz yavrum.” Çocuk bir iki dakika sustu.. Fazla dayanamadı.

– “Annee..”

– “Buyur yavrum.”

– “Beni sen mi yaptın ?” Annenin sinirleri iyice gerildi..

– “Bunları büyüdüğün zaman konuşacağız. Şimdi benim yapılacak çok işlerim var. Daha sonra, büyüdüğün zaman..”

– “Ama anne bak ben büyüdüm. Okula gidiyorum..”

Çocuk cevap bekledi.. Ama annesi cevap vermedi bir türlü..

Ertesi gün..

Çocuğun elinde resim defteri ve boya kalemleri var. Annesine seslendi:

– “Anne !”

– “Buyur yavrum.”

– “Şu deftere benim resmimi çizer misin ?”

– “Şimdi olmaz. Mutfakta işim var..”

– “Lütfen anne.. N’olur ?”

– “Peki yavrum.” dedi anne.. Kalemi eline aldı, üç beş dakika uğraştı.. Kaba taslak bir çocuk kafası çizdi.

– “Al yavrum.. İşte bu senin resmin.” Çocuk resmi aldı eline.. Dikkatle süzdü..

– “Anne.. Bir tane daha çizer misin?”

– “Aaa!.. Çizdim işte..”

– “Ama hiç bana benzememiş..” dedi çocuk..

– “Ben ressam değilim.. Benim çizdiğim bu kadar..” Çocuk bir an durdu.. Dikkatle annesini süzdü. Sonra:

– “Anne ! Bu bana hiç benzemiyor.”dedi. Önce resim defterine baktı. Sonra gözlerini annesine dikti. Annesini sorgulayacak bir tavır içinde, anlamlı anlamlı:

– “Anne..! Bak ! Sen benim resmimi bile yapamadın..” dedi.

Anne, çocuğa ne cevap vereceğini düşünürken, çocuk elindeki resim defterini göstererek:

– “Anne şu defterdeki resim canlı mı ?”

– “Hayır yavrum, cansız.”

– “Anne..! Sen benim cansız resmimi bile yapamadın, bana benzetemedin..

Bak şu resme.! Bak gözlerim de, burnum da bana benzemiyor..

Benim burnumu çizemeyen annem benim burnumu yapabilir mi?

Gözlerimi bana benzetemeyen annem, benim gözümü takabilir mi?

O zaman söyle bana anneciğim: Beni kim çizdi, beni kim yaptı? Lütfen söyle anneciğim gözlerimi bana kim taktı ?” dedi.

Anne şaşırıp kalmıştı. İçinden “Acaba nasıl bir cevap versem?” diye düşünmeye başladı.

Annenin cevabı gecikince, çocuk:

– “Lütfen söyle.. Babamı, beni ve seni kim çizdi, kim yaptı?” dedi. Ve hemen arkasından annesinin cevabını beklemeden:

– “Bunları açıklamak senin görevin değil ini anneci­ğim… t

Sen benim en birinci öğretmenim değil misin anne­ciğim?

Anneciğim.. Anneciğim.. Söyle bana..!

Sen benim koruyucu meleğim değil misin?

Niçin gizledin, yavrundan gerçeği..

‘Melekler yalan söylemez.’ Dememiş miydin bana, benim melek yüzlü anneciğim ?

Haydi… Konuş gerçeği bana..”

Masum yavrunun sözleri bir ok gibi deldi annenin” kalbini..

içinde bir tufan koptu annenin..

Bulutlar indi gözlerine.. Rahmet damlaları dökülmeye başladı yüzünden..

Ağlıyordu anne.. Yavrusunu bütün gücü ile göğsüne çekti, bağrına bastı. Titreyen sesi ile:

– “Tamam yavrum, tamam.. Sana her şeyi anlata­cağım..

Sana Rabbini anlatacağım.. Sana Allah’ı anlata­cağım.. Söz veriyorum. Görevimi yapacağım.. Tamam.” dedi.

İşte böyle.. Soru soran çocuğun hikayesi..

Annelerin görevi büyük.. Sorumluluğu ağır..

Çocuğun en büyük mektebi: Ailesi..

Çocuğun baş öğretmeni: Annesi..

Çocuğun ilk mürşidi, ilk mürebbisi: Anne..

Cemiyetin ana direği, kayyum değeri: Anne..

Yavrularına fedakarlık aşılayan anneler..

Büyük ruhları ateşleyen anneler..

Emekleri büyük onların..

Cennet onların ayaklarının altında..

Bu asırda, her asırdan ziyade annelerin görev ve sorumluluğu büyük.. Yükü ağır..

Çünkü zaman, âhirzaman.. Asrın dehşet ve şiddeti, tufan ve tsunamisi pek çok tahribat yapmış.. Bir çok mües­seseyi yıkmış, devirmiş; en büyük mektebin göğsünde ge­dikler açmış, başöğretmeni de sarsmış, şaşırtmış..

Ama, bütün bu yıkım ve tahriplere rağmen, bugün görevini bilen, sorumluluğunu hisseden, “mektep” olan pek çok aileler var. Pek çok değerli “başöğretmenler” var.

Onlar yavrularını şu hakikatlerle büyütüyor, bağırlarına basıyorlar:

Dinle beni yavrum; sütü yaratan, Kırları, ovaları çiçeklerle donatan, Yağmuru indiren, bulutlan yürüten, Dökmeden yıldızları semada durduran Allah.

Dünya sarayına Güneşi avize yapan, Kameri gece lambası, bir kandil kılan, Zemini bağ ve bostanlarla şenlendiren,” Rızkımızı bize yoktan gönderen Allah; bakmak için göz, tatmak için dil veren, Tutmak için el, yürümek için ayak bahşeden, Bizi yaratan, varlık aleminde yaşatan, Bizi sonsuz nimetlere gark eden Allah, diyor, görevini yapıyor. Ya diğerleri?

Bu asırda o başöğretmenlerin bir kısmı mektebini kapatmış, görevini terk etmiş.. Bazıları da görevini gerektiği gibi yapmıyor, mesaiden çalıyor, bir kısmı da sorumlulu­ğunu yüklenmiyor, görevinden kaçıyor.

Ya cemiyet, toplum hayatı?

Cemiyet hayatında da “soru soran çocuğun hikayesi” misali, aşağı yukarı aynı meseleler gündeme geliyor, ko­nuşuluyor, tartışılıyor. Aslında çocukları olan her evde, bu ve buna benzer konuşma ve diyaloglar yaşanıyor.


Sadece evde mi?

Hayır !

Okullarda..

Pek çok muhtelif mekanlarda..

Ve üniversitelerde..

Pek çok şey, bugün bir kısım mahvillerde, maalesef, sebeplerle izah ediliyor..

Ve bir kısım insanlar sebeplere bakıyor, sebeplere ta­kılıyor, sebepler perdesini aşamıyor.

Sebepler bazı insanların idrakini kilitlemiş, bazı insan­ların kafasını düğümlemiş.

Peki bu düğümleri nasıl çözeceğiz?

Körpe dimağların sorularına nasıl cevap vereceğiz?

Çıkış yolu arayan annelere nasıl yardımcı olacağız?

Lisede, üniversitede okuyan gençlere “sebep-müseb-beb” örgüsünü nasıl anlatacağız?

Sahi ya! Üniversitelerde bilimsellik maskesi altında sebepleri dikte ettiren “ilim cuntacılarının tahakküm ve taslitlerini nasıl izale edeceğiz?

Şimdi gelin, bir kısım insanları esir alan bu sebepler zincirini kırmaya çalışalım..

İlim ve hikmetle..

Mantık ve muhakeme ile..

Delil ve,hüccetle..

Prof. Dr. Şener Dilek

Yandex.Metrica